25.11.2010

Tüm hücrelerimin onaylaması biraz uzun sürdü.

Bir şeyleri bildiğimizi sanırız. Daha önceden benzer bir olayı yaşamış olmak, öngörülü olmamızı sağlar. Yani aslında sağladığını sanırız; çünkü her zaman olaylar aynı şekilde gelişmez. Ben son 36 saattir başıma yeniden geldiğini sandığım bir olayın etkisiyle ne yapacağını bilmez bir halde etrafıma ve kendime zarar veriyorum. Bunun da tek sebebi kafamdaki şu gibi bir cümle: "Benzerini daha önce yaşadım, sen şöylesin, ben böyleyim, o zaman bu kesinlikle böyle olacak."
Dün tüm günümü bir buhran içinde geçirdim. Ağladım, sustum falan. Düşünecek vaktim çoktu ama düşündüklerim hep bildiklerim üzerine olumsuzlamalardı. Ayıkken olmadı bir de sarhoş düşünelim dedim, o da bir süre işe yaramadı. Yalnız başına olmadı bir de fikir alalım dedim, o da değiştirmedi. Sonra yüzleşmeye karar verdim. O kendi kafasında kurguladığı şeylerin derdindeydi, gerçeklerden uzaklaşmıştı yine. Benim içinse farklı bir sorun vardı. Hislerimi dondurmak mümkün olmadığına göre ya bitecekti, ya da bitecekti. Konuştuk. Tartıştık. Bir şeyleri yıkmak istedim. Yıkamadım. Beni istemediğini ima eder cümleler duydum. Kalktım. Çıktım. Çatıdaki camlardan ay ışığı sızıyordu içeri. Öylece oturdum dönen merdivenlerin en alt basamağına. Kafama paltomun kapşonunu geçirdim, biraz oturdum. Hala mantıklı düşünemiyordum. Aslında kendimce bir mantıkta düşünüyordum ama sorun bunun gerçekte mantıklı olmayışıydı. Kapı açıldı. Kapandı. Açıldı. Kapandı. Bu ikinci kapanış sanki zihnimdeki perdeyi açtı. 3-5 saniye geçti, az önce girmek istemediğim kapıyı ısrarla çaldım. Beni anlamasını beklemekten vazgeçmiştim. Onun ne beklediğini sordum. Ne istediğini sordum. İçeriye bir adım attım.

O an aslında yalnızca kapıdan içeri girmedim. Girdiğim yerin nasıl bir yer olduğunu görmek için çok adım atmam gerekecek. Cesaretimi yavaş yavaş topluyorum. Tek soru var içimi kemiren, bunu kendimden ödün vermeden yapabilecek miyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder