22.12.2010

Michael Jackson - They Don't Care About Us


Bundan tam 15 yıl öncenin bugünden bir anlamda farksız olduğunu gösteren kliptir. Kendisini ilk izlediğimde ilkokul'a gidiyordum. Bir tanıdığımızın evinde televizyona neredeyse yapışıp izlemiş, sonra uzun bir süre o çalan muhteşem şarkının, ve tabi oynayan klibin ne olduğunu bulamamışımdır. Daha sonraları öğrendim bu, bu şarkının 2. klibiymiş, ilk klip yasaklanınca bu versiyonu çekilmiş. Benim için bu şarkıyı ilginç hale getiren şeyse tüm bu hikayeleri hatta şarkının bile ne olduğunu bilmeden tamamen melodik bir aşkla dinlemek istediğim şarkıya dair kendimce ilginç bir anım var.
Annem, ben evdeyken klip izlemek istiyorum diye tutturunca o zamanın kanalı kral'ı açabilirdi evde ancak. Anten bir tek onu çekerdi, başka kanal o yüzden varsa da bilmiyordum zaten. Annemle aramızda şöyle bir diyalog hatırlıyorum:

-Anne hani Orhan'larda bişi izlemiştim. Böyle bir sürü davul vardı. Çok sevmiştim. Onu neden hiç göstermiyorlar? Yasak mı?
-Yok, burası Türkiye kızım, burada güzel şeyler olmaz.

17.12.2010

Sessizce



Bazen sesli bir düşünüp, sessizce haykırmak istiyorum. Gözlerle konuşmak, sözlerle anlatamadıklarını anlatmak gibi. Gözlerimle anlattıklarımı anlamayanlar sessiz haykırışlarımı da duyamazlar nasılsa. Zayıf anımı görüp daha fazla saldıramazlar bana. Haykırmak önemli çünkü. Bazı dönemlerde insan o kadar çok istiyor ki bunu.

Geçen hafta, şu öyle bir geçer zaman ki adlı dizide vardı. Mete, büyük bir apartmanın çatısına çıkıp çığlık atıyordu. Dizinin tek sevdiğim sahnesi oldu sanırım. Çocuk bağırdıkça, ben rahatladım.

İşte bunu sessizce, herkesin içinde yapabilsek. Sadece çığlık atmak da değil, birilerinin yüzüne bir şeyleri haykırmak... O zaman o hep üst üste gelen boktan olaylar da ufacık çatlaktan sızan su damlacıkları gibi benim üzerime saldıracak bu çatlak bulamazlar...

8.12.2010

Pikap


Bu gece ilk kez kendi plaklarımı dinleyeceğim, hem de geçici bir süre de olsa benim diyebileceğim bir pikapta.
O zaman dedemi anacağım ve güleceğim anı beklemek yerine, o ana koşalım?

3.12.2010

Sen oku ben oynayayım.


Sen oku ben oynayayım.
Aradaki düğümü çözerken elindeki kitabı bırakmadan da yarım edebilirsin.
Parmağındaki düğümü çözme yeter.

2.12.2010

Peki ya sen?


Birlikte bir şeyler yapabilme arzusu o kadar farklı bir şey ki...

Güvenini yerle bir eden bir adama, binlerce kez tek istediğin şeyin ne olduğunu söylediğin halde bunu yapmamış olan bir adama, güvenmek istemek...Temelde bir sevgi var elbet. Ama bu kendi sevgine güvenmenin dışında, onun tüm yaptıklarına rağmen sevgisine güvenebilme hali. Şimdi oturduğunuz yerden bakınca, olan bitene rağmen "nasıl?" diye soruyorsunuz bana. Ben de cevap veriyorum:

Çünkü beni, benim onu sevdiğim "gibi", evet bu önemli bir hal, benim onu sevdiğim "gibi" sevdiğini biliyorum. Aynı insanlar değilken aynı şeyleri hissettiğini bilme hali bu.

Belki de en çok son zamanlarda dillendirdiğim bir şeyi yapıyorum şimdi bu hisle. Bana hayal kurdurma, gerçeğe en yakın halindeyken söyle ki gerçek olsun dedim hep... Ağustosa 9 ay var. Başvurusu bile yapılmamış bir projeye kabul edilip gitmiş olma hayalim var. Çünkü bunu onunla yapabilme arzusu var. Ve inanıyorum. Tıpkı bu dünyadaki en büyük aşkımın bana güvenerek söylediği gibi, ben istiyorum ve bunu yapacağım. Ama burada bir eksik var. Bu iki kişilik bir hayalse,

Sen istiyor musun?