28.11.2010

Bir kadın için hiçbir önemi yoktu yaşananların. Yalnızca bir kafa karışıklığıydı. Bir adam biliyordu olanlar ortaya çıkarsa neler olacağını ama yine de kendine hakim olamıyordu. Karanlığı seviyordu ve yapıyordu. Başka bir kadınsa başına tüm gelenleri hissederek ve bilerek, ispatlayamadan yaşarken ortaya çıkacağını bildiği o gün gelmesin diye dua ederek bekliyordu.

O gün geldi. Bir kadın, umursamaz. Bir adam, yaptıklarının kefaretiyle boğuştuğunu söyler halde, kim bilir yalan mı gerçek mi... Bir kadın...

27.11.2010

O zaman beraber çığlık atalım?

Eskiden yalnızca konuşarak anlatabiliyordum derdimi, şimdi konuşmak istesem de dinleyecek kimseyi göremiyorum. O zaman beraber çığlık atalım?

25.11.2010

Tüm hücrelerimin onaylaması biraz uzun sürdü.

Bir şeyleri bildiğimizi sanırız. Daha önceden benzer bir olayı yaşamış olmak, öngörülü olmamızı sağlar. Yani aslında sağladığını sanırız; çünkü her zaman olaylar aynı şekilde gelişmez. Ben son 36 saattir başıma yeniden geldiğini sandığım bir olayın etkisiyle ne yapacağını bilmez bir halde etrafıma ve kendime zarar veriyorum. Bunun da tek sebebi kafamdaki şu gibi bir cümle: "Benzerini daha önce yaşadım, sen şöylesin, ben böyleyim, o zaman bu kesinlikle böyle olacak."
Dün tüm günümü bir buhran içinde geçirdim. Ağladım, sustum falan. Düşünecek vaktim çoktu ama düşündüklerim hep bildiklerim üzerine olumsuzlamalardı. Ayıkken olmadı bir de sarhoş düşünelim dedim, o da bir süre işe yaramadı. Yalnız başına olmadı bir de fikir alalım dedim, o da değiştirmedi. Sonra yüzleşmeye karar verdim. O kendi kafasında kurguladığı şeylerin derdindeydi, gerçeklerden uzaklaşmıştı yine. Benim içinse farklı bir sorun vardı. Hislerimi dondurmak mümkün olmadığına göre ya bitecekti, ya da bitecekti. Konuştuk. Tartıştık. Bir şeyleri yıkmak istedim. Yıkamadım. Beni istemediğini ima eder cümleler duydum. Kalktım. Çıktım. Çatıdaki camlardan ay ışığı sızıyordu içeri. Öylece oturdum dönen merdivenlerin en alt basamağına. Kafama paltomun kapşonunu geçirdim, biraz oturdum. Hala mantıklı düşünemiyordum. Aslında kendimce bir mantıkta düşünüyordum ama sorun bunun gerçekte mantıklı olmayışıydı. Kapı açıldı. Kapandı. Açıldı. Kapandı. Bu ikinci kapanış sanki zihnimdeki perdeyi açtı. 3-5 saniye geçti, az önce girmek istemediğim kapıyı ısrarla çaldım. Beni anlamasını beklemekten vazgeçmiştim. Onun ne beklediğini sordum. Ne istediğini sordum. İçeriye bir adım attım.

O an aslında yalnızca kapıdan içeri girmedim. Girdiğim yerin nasıl bir yer olduğunu görmek için çok adım atmam gerekecek. Cesaretimi yavaş yavaş topluyorum. Tek soru var içimi kemiren, bunu kendimden ödün vermeden yapabilecek miyim...

24.11.2010

Bir Varmışım Bir Yokmuşum


Ben nice depremler gördüm
Kolay kolay yıkılmam
Her defasında kaybetsem
Yine de hiç üzülmem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Sen bana imkanlar sundun
Ben bunu kabul edemem
Şimdiye kadar yalnızdım
Öyle pat diye değiştiremem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Korkarsam sakince ıslık çalarım
Ben susmam sende susmaki korkmayalım
malesef az sonra gitmem lazım
Huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım
Bir varmışım bir yokmuşum….

Kimseye Etmem Şikayet

Kimseye Etmem Şikayet
Kimseye etmem şikayet,
Ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi
Baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş,
Korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi
Baktıkça istikbalime

Kemani Serkis Efendi

Gidiş * 2


http://magaricabubu.blogspot.com/2010/05/gidis.html

17 mayısta yazmışım bu yazıyı. Sanki bugüne, o günden isyan etmişim. Yani aslında geçmişe isyan etmişim, o güne isyan etmişim ne fark eder. İsyan halim daim demek ki bu konuda. Ve ben hala buradayım. Oturmuş gidenlerin ardından, yok oldukları derinliğe bakıyorum.

13.11.2010

"Ben nişanlıyken bile eve en geç 11.30'da girerdim. sen çok şanslısın."


Bu cümleyi yıllardır duyuyorum, ve yıllardır eve 12 gibi dönüyorum. Yıllardır dediysem, 8 yıldır falan gibi kendi yaşıma göre uzun bir süre. dışarı çıktığımda 12 gibi dönerim. tabi ki arada çok daha geç saatlere kaldığım olur, ama bu mesela 1 ay içinde 2 kez tekrarlarsa vay halime. ben 17-18 yaşındayken annem derdi ki, ben nişanlıyken bile eve 11.30 dedin mi dönerdim, daha geç dönme şansım yoktu zaten. O zaman çok bir şey gibi görünürdü. Kendimi şanslı hissederdim. Büyüdükçe anladım ki, bunun yaşla bir ilgisi yok. Ortada bir kısıtlama hali var ve bu kaç yaşında olursan ol sen reddetmediğin sürece seninle ilerlemeye devam ediyor. Bugün 23 yaşındayım, annemin nişanlandığı yaştayım, ama hala eve 12'den geç dönersem, ya bunun haberini verirken çarpılan laflar, ya da eve döndüğümde asılan suratlar var karşımda. Direnmeye çalışıyorum, dürüst olup bunu kullanmaya çalışıyorum; ama ne olursa olsun ailede dürüstlük işe yaramıyor. Ne kadar dürüst olursan o kadar tepki alıyorsun. Mesela çoğumuz duymuşuzdur, "evi otel mi sandın sen, bu ne böyle uyumaya geliyorsun", yahu o zaman izin ver dışarıda kalmama, ben de evi otel gibi kullanmayayım, mesela bırak 2 gece kalayım dışarıda 3. gün evime geleyim tüm günümü evimde geçireyim; ama yok sen illa saat kaç olursa olsun eve gel dersen -ki hiç anlamıyorum bu mantığı, nerede olduğumu bildikten sonra uyuduğum yerin ne farkı var- ben de o gece eve gelince ertesi gün yine çıkarım, bir sonraki gün yine.. Geç de olsa gel dedikçe daha erken çıkacağım, daha geç geleceğim... İnatlaştıkça inatlaşacağız. Birimiz bıkana kadar bu böyle devam edecek...
"Ne bu böyle her dakika dışarıda kalıyorsun" ya da "Bokunu çıkardın sen bu işin, her gece her gece sabahlara kadar sokaklarda..." ki bu ikinci cümle söylenirken mesela 1 ay neredeyse hiç gece dışarı çıkılmamış, sonrasında 2 hafta üstüste cuma ya da cumartesi gece dışarı çıkılmıştır... 3. mü? İşte o biraz zor... Tartışmak gerek, belki reddetmek, ya da boyun eğeceksin... Ben reddettiğim kadar boyun eğiyorum sanırım. Kendimce yıllardır bir denge tutturdum, kendime belli bir sınır çizdim sanki, "anne-baba kuralları". Bunları yaparsan kötü olur. Ne olur yahu? En fazla kapıyı vurur çıkarsın, hiç mi çıkmadın? Çıktım, ama o zaman daha özgürdüm, sorumluluk denen bir şeyden bir haberdim belki de, ya da yeni öğrenmeye çalışıyordum. Şimdi üzerimde bir yük hissediyorum, tam omuzlarımın üstünde. Hem ağır geliyor zaman zaman altında eziliyorum, hem de onu oradan atamayacak kadar değer veriyorum. Bir orta yol bulmak gerekirse, benim sanırım ona hem yakın hem uzak yaşamayı tercih etmeme pek de bir zaman kalmadı.

10.11.2010

Sizi Rahatsız Etmekten Nefret Ediyorum


Panik yayanlar, bizi yalnızlığa mahkum ediyor, dayanışmayı ulaşılmaz kılıyor: Bize itin iti ısırdığı bir dünyada yaşadığımız, elinde olanın yanındakileri ezmesi gerektiği, her bir komşunun arkasında tehlike barındırdığı bir dünyada yaşadığımız yalanını öğretiyorlar. Sakın kendini, deyip duruyorlar, dikkatli ol, bu komşu senden çalar, diğeri sana tecavüz eder, o bebek arabasında müslüman bir bomba var ve seni izleyen o kadın -o masum yüzlü komşun var ya- kesin sana domuz gribi bulaştırır ...

Eduardo Geleano

http://www.cafrande.org/?p=17313

8.11.2010

Gerçeğin Çölüne Hoş Geldiniz


Bir Alman işçisi Sibirya’da iş bulur. Mektupların sansürcüler tarafından okunacağını bildiğinden arkadaşlarına şöyle yazar:

“Aramızda gizli bir haberleşme sistemi belirleyelim. Benden aldığınız bir mektup
sıradan mavi mürekkeple yazılmışsa doğrudur. Kırmızı mürekkeple yazılmışsa yanlıştır.”

Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alırlar.

“Burada her şey harika. Dükkanlar mal dolu. Yiyecek bol. Apartman daireleri geniş ve güzel ısıtılıyor. Sinemalar Batı’nın filmlerini gösteriyor. Sokaklar işveli kızlarla dolu. Burada tek bulunmayan şey kırmızı mürekkep.”

İstenilen tüm özgürlüklere sahip olunduğu fikrinden yola çıkılıyor. Ama sonra
tek eksiğin kırmızı mürekkep olduğu ekleniyor. Kendimizi özgür hissediyoruz çünkü “özgür olmayışımız”ı ifade edecek o dilden yoksunuz.

-Gerçeğin Çölüne Hoş Geldiniz

3.11.2010

Zaman Zaman

Bir gün olsun unutunca
Dışımda kalıyorsun
Oysa seni düşününce
İçime sığmıyorsun
Zaman zaman o zaman
Zaman zaman o zaman

Gözlerimi kapatınca
Yanımda oluyorsun
Seni öpsem seni okşasam
Farkına varmıyorsun
Zaman zaman o zaman
Zaman zaman o zaman

Her gün akşam oluşunda
Kadehime doluyorsun
Yudum yudum, damla damla
Düşüncem oluyorsun
Zaman zaman o zaman
Zaman zaman o zaman

Sigaramın dumanında
Dudağıma konuyorsun
Her nefeste derin derin
İçime doluyorsun
Zaman zaman o zaman
Zaman zaman o zaman

Küçük bir kız çocuğu çaldı kapımı. Demiri taktım, kapıyı araladım. Kim olduğunu, yalnız olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. İçeri girmek istedi, aç olduğunu söyledi. Öyle masum bakıyordu ki, onu içeri almak mı almamak mı aptallıktı bilemedim. demiri çıkardım, kapıyı biraz daha araladım. Kimsin sen, neden yalnızsın gibi sorular soruyordum. Hala ardından çıkabilecek, gelebilecek yabancıları bekleyerek korkuyordum bir yandan. kapıyı aralayınca içeri adım atmak istedi, korktum kapattım. Yeniden çaldı kapıyı, yeniden araladım, kapattım. Sonra çekildi kenara beklemeye başladı. Dayanamayıp açtım kapıyı, ama bu sefer aralamadım ardına kadar açtım. Bu sefer o ürktü. Ürktü, ama adımını attı. O adım attıkça benim korkularım azaldı, ben adım attıkça onun korkuları çoğaldı. Artık benimleydi,gözlerimin içine öyle güzel bakıyordu ki... Aslında ilk kapıyı çaldığında almak istemiştim onu, hemen sevmiştim sanki hep varmış gibi.

Şimdi ben kapının diğer tarafındayım. Kapı yüzüme kapandı, belki de bir daha iç açılmayacak.